Siyasi keyfiliğin kökenleri

Tarih zaman zaman adeta tekerrür eder. İki dünya savaşı arası dünya, özellikle Avrupa kabus yaşamıştı.

1929 ekonomik krizi liberal ekonomiyi tarumar etmiş liberal demokrasi ve değerler hızma zemin kaybetmiş, anti-demokratik bir rüzgar ve milliyetçi bir dalga ve onların tezahürü olan Nazizm, faşizm gibi rejimler ortalığı kasıp kavurmuştu. Takip eden 2. Dünya savaşı 80 milyon insanın ölümüne yol açtı.

Savaş sonrası, demokrasi yeni bir uyanış yaşadı. Anayasalar, iktidarları denetleyen hukuk doktrinleri, kurumlar, anayasa mahkemeleri, kuvvetler ayrılığı fikri, Avrupa Birliğini doğuran silahlanmanın denetlenmesi arayışları, faşizm ve zulüm ile yüzleşme çabaları zirve yaptı.

En genç kuşaklar hariç, bugün yaşayan nesiller bu çabaların içinde doğdular.

Bugün, genç kuşaklar ise, iki dünya savaşı arası kokusu veren bir geri dönüşle büyüyorlar.

Bu, kimi istisnalar dışında her yerde böyle…

Kuzey Amerika’da, Latin Amerika’da, Batı ve Doğu Avrupa’da, Doğu’da, hemen her diyarda hissedilir popülist-milliyetçi-tekçi-otoriter bir dalga var. Dalga kimi yerde hükümran, kimi yerde havayı kirletiyor, kimi yerde yer altından sızıyor.

Aslında tüm bunlar, iki dünya savaşı arasında yaşandığı gibi, liberal demokrasinin, liberal değerlerin, liberal kurumların ve hatta liberal toplumun krizine işaret ediyor. Reaktif otoriter sızıntılar, bu krizlerin sonucu yaşanıyor.

Demokrasilerin geri gidişine tepkiler, dirençler oluşmuyor değil. Fransa’da birkaç önce Sarı Yelekliler hareketinde ya da başka yerlerde birkaç yıl önce başka yerel direnişlerde de gördük bunu; ya da bugün Filistin’e kamuoyunda verilen desteğin artmasında görüyoruz…

Ama bunlar ne kurucu bir siyaset tohumu taşıyor ne de büyük resmi oluşturuyor.

Nitekim kuzeyimizde ve güneyimizde savaş var. Biz de savaşıyoruz. Ekim ayından bu yana, İsrail Gazze’de çocuk ve kadın 30.000 kişiyi öldürdü ve öldürmeye devam ediyor. Ortadoğu’da çok eksenli bir savaş-savaşlar yaşanıyor. Avrupa’da savaş yok ama, çatışma dili var, yükselen milliyetçilik var. Bu kıtanın iç ve dış çeperinde popülist-otoriter hareketler önde yürüyor.

Bu tür dalgalar kamuoyu veya toplum desteği olmadan yükselemez.

Seçimli otokrasiler, İslamo-fobi, yabancı ve mülteci sevmezlik, saf kültür talepleri bir tür toplum-siyaset bağına vurgu yapıyor. Bu bağda, bu ilişkinin merkezinde, güç, lider, hakim olma, millilik unsuru var. Bu tür toplum-siyaset ilişkileri doğal olarak seçimli otoriterliğe veya sandığın sırtladığı ayrımcı dalgalara endeksli olur.

Türkiye’deki rejim de dünyada olanlardan bağımsız değil. Memleketin hakim siyasi dalgaları, sadece ülkenin iç dinamiklerinden kaynaklanmıyor. Bunlar, aynı zamanda dünyada olup bitenden etkileniyor ve değişen değer hiyerarşilerine endeksliler. Örneğin güce verilen, varoluşa verilen anlam belki her zaman önemliydi Türkiye’de, ama bugün global doğrulayıcı, besleyici bir zeminde daha güçlü başak veriyorlar.

1980 öncesi çok kültürlülük ya da daha liberal demokratik değerler ne denli belirleyiciyse, bugün bunların tam tersine gözden düştüğünü görüyoruz. Karşımıza başka bir değer skalası çıkıyor. Bu değer skalası kolektif olan yerine şahsi, demokratik olan yerine otoriter olanın daha değerli olduğu bir durum var. Bu Türkiye’yi de etkiliyor.

Mesele sadece iktidarın değil, toplumun da meselesi, eğilimi…

O zaman Türkiye’de çift katmanlı bir otoriter dalga var. Hem dünyadan beslenen hem de kendi iç dinamikleri ile beslenen bir yapı. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan, onun kurduğu ittifak, yeni Türkiye iddiaları ile bu dünya siyaseti arasında paralellikler var. Bu paralellik temel olarak milliyetçilik, devletçilik, büyüme yani milli sınırların büyümesi üzerine dayanıyor. Bu oranda milli olan, milliyetçi olan, güce dayanan her zaman demokratik olanın üzerine çıkıyor.

Bu tablonun ortasında yaşıyoruz ve bu tabloya bakarak umut üretmeye çalışıyoruz.

YORUMLAR (69)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
69 Yorum
  • KARAR müdavimi / 11 Şubat 2024 00:26

    Filistinlilerin, uygurların, kürtlerin hukukunu eşit şekilde savunmadığımız, muhalefeti terörist safsatasıyla dalga geçtiğimiz sürece, kurumsallığı zayıflattıkça ikiyüzlülükten ve yoksullaşmadan asla kurtulamayız sayın hocam. Derleyici güzel bir yazı olmuş.

    Yanıtla (0) (0)
  • Yalın yorum / 11 Şubat 2024 00:07

    Merhaba Ali bey. 90'lı yıllardan bu zamana kadar sizi takip ediyorum. Yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Çizginiz hep belli bir istikrar ile devam ediyor. Yaşadığımız sıkıntı okuma ve araştırma eyleminin iyice azalması.... İnternet aracılığıyla dolaşan bilgi kirliliği. Bu bilgi kirliliğini taşıyan geniş bir kitlenin oluşması.... kolaylama... dolaylama ...... sallama ...kültürüne hızla gidiş. İşimiz gittikçe zorlaşıyor, yolumuz gittikçe uzuyor. Selamlar

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU. / 10 Şubat 2024 22:43

    Hain edebiyatını terk etmemiz, kürtleri dışlamamamız, muhalefeti tu kaka etmememiz gerekiyor. Hukuk ve adalet tarihin, dinlerin en değerli ikilisine dört elle sarılmamız gerekiyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 00:33

    “Bu tablonun ortasında yaşıyoruz ve bu tabloya bakarak umut üretmeye çalışıyoruz.”………..yaratılmasına azımsanmayacak katkı yaptığınız tablo bu……! Nesinden ve niye şimdi şikayet ediyorsunuz??.

    Yanıtla (9) (6)
  • Hakan / 10 Şubat 2024 02:07

    Niye şikayet ediyorsun, diyorsunuz. Şikayet etmesinde sevinsin mi?
    Önceden destekledin, diyorsunuz. Önceden desteklediyse bile şimdi desteğini çekmiş. Desteklemeye devam mı etsin.?

    Yanıtla (3) (1)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 10:21

    Kendi düşen ağlamaz.

    Yanıtla (2) (1)
  • KARAR OKURU / 10 Şubat 2024 13:37

    Mayıs seçimlerinden sonra da övgüler yağdırdı iktidara, bir iki bakan atamasına bakıp aman da kurumlaşma başarılı diye, Bu mu desteğini çekmek, tüm güç bende diyen, asla sorumluluk kabul etmeyen, seffaflığı reddeden, hak hukuk, adalet, hesap vermek kaygısı olmayan, ülke de umut, barış bırakmayan bir iktidar ve figürlerini desteklemiş olmuyor mu, niye hemen aman da kurumlaşma ne güzel başladı diyecek kadar aldanış içinde ve bunu bu köşede okuyoruz..

    Yanıtla (4) (0)
  • karar / 10 Şubat 2024 15:44

    Yazar için; 'Mayıs seçimlerinden sonra da övgüler yağdırdı iktidara...' suçlamasında bulunmuşsunuz da 14 Mayıs öncesi geliyoruuuuz, yapıyoruuuuuz, bu iş bittiiiiii.... Umut tacirliği yapan muhalefet partilerinin ve partililerinin muhalif seçmeni düşürdükleri RUHSAL,PSİKOLOJİK çökünntüyü görmezden gelmişsiniz...Yazar da bir insan aynı şaşkınlığı, nasıl davranacağını o da bilmemiş (AKP'yi övme yanlışı)olamaz mı?

    Yanıtla (0) (6)
  • Nasuh / 10 Şubat 2024 21:04

    Bir bakanı olumlu bulmak veya yapılan güzel bir icraat olursa bu icraat iyi demek, AKP yi destekliyor anlamına gelmez. "Doğruya doğru, eğriye eğri" demek anlamına gelir.

    Yanıtla (1) (0)
  • Hüdavendigar / 10 Şubat 2024 09:22

    Modern ulus devletler ideolojiler çağından itibaren kurdukları seküler ve profan zorba dünya düzeninden sonra dinin yerine ikame ettikleri milliyetçilik ve ulusçuluk ve eski olan her şeyin cüzzamlı ilan edilmesiyle oluşan krizleri artık kaldıramıyor.Dinin hiçbir alternatifi yoktur.Çünkü o insanın bizzat kendisini tarif ederken ideolojiler kendi ürettikleri vehimleri İNSANA TARİF ediyor.İnsanı bizzat kendisini tanımak varken dışarıdan kendi varsayımlarıyla insanı tanımlıyor.

    Yanıtla (3) (10)
  • Karar Okuru / 10 Şubat 2024 10:54

    Ulus devletlerden önce her yer cennet imiş de haberimiz yokmuş. Sorun bakalım büyüklerinize rakip aşiret ile yüz yıl boyunca niye savaşmışlar? Neden mal, kadın kaçırma, talan, yağma yapmışlar, Hac kervanlarını yağmalamışlar? Dışarıya karşı yağma, talan içeride mire şıha köle maraba olmak çok mu müslüman işiymiş? Eşkiya kelimesi ne zaman ve nerede ortaya çıkmış? Nasıl toplumsal boyut kazanmış, yaşam tazı olmuş?

    Yanıtla (10) (3)
  • Hüdavendigar / 10 Şubat 2024 12:10

    Kadim zamanların hangi döneminde bir savaşta 80 milyon insan öldürüldü. Ensanlıgı komple bir yokoluş sürecine sokan milliyetçilik ulus devlet modasıyla ortaya çıkmadı mı? Kadim dönemlerde bu kadar yozlaşma ve ahlaki beşeri çöküntü var mıydı? Filistinde aynı mahallede yaşayan musevi ve müslüman anneler birbirlerinen çocuklarını emzirirdi. Şimdiki durum ne? Bir takım aletler ve felsefeler icat etmek insanlığı bu yokoluş sürecinden kurtaramıyor sayın okur...

    Yanıtla (2) (2)
  • karar okuru / 10 Şubat 2024 13:59

    Kadim dönemlerde bu kadar yozlaşma ve ahlaki beşeri çöküntü var mıydı?
    El-Cevap: Hem de alası vardı...Lakin silahları KÜRESEL ÇAPTA tahrip gücüne sahip değildi...Yoksa ...Taş üstünde taş omuz üstünde baş onlar da düşman bildikleri yerlerde bırakmıyorlardı/bırakmamışlardır....Biraz tarih okursak bunları açıkça göreceğiz maalesef....

    Yanıtla (5) (1)
  • Hüdavendigar / 10 Şubat 2024 14:52

    Modern eşkiyaları henüz görmediniz gibi. Tek bir tuşla 4.9 milyar avro götüren kravatlı okumuş eşkiya tipi çok alıcı mı geliyor.

    Yanıtla (2) (2)
  • karar okuru / 10 Şubat 2024 15:36

    Hayır hiç de alıcı gelmiyor. Kötü, her zaman kötüdür. Kötünün eskisi-yenisi olmaz. Kötünün sana göresi-bana göresi de olmaz/olmamalı.

    Yanıtla (1) (0)
  • karar okuru / 10 Şubat 2024 15:48

    Kadim dönemlerdeki savaşlar, kadim silahlarla, kadim imkanlarla yapılır; ancak kadim sayıda insanı etkilerdi. Amasya elmasıyla Diyarbekir karpuzunu bir tutuyorsunuz

    Yanıtla (2) (0)
  • karar okuru / 10 Şubat 2024 16:00

    Kadim dönemlerdeki savaşların tahrip gücü ile günümüzdeki savaşların tahrip gücü aynı demiyorum....Kadim dönemlerdeki yozlaşma, ahlaki ve insanî (beşeri) çöküntü aynı diyorum... Bence bu karşılaştırma da hiç de yanlış değil... Kadim medeniyetler daha insancıl idiyse...köleliği, kadınların dışlanmasını, hür-köle ayrımını ... Nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Yanıtla (1) (0)
  • karar okuru / 10 Şubat 2024 19:03

    Bizim bugün yapılsa yadırgayacağımız, tepki göstereceğimiz şeyler, o zamanların normaliydi. Henüz sanayileşmenin başlamadığı, rüzgar, su ve buhar gücünden yararlanılmadığı, üretimin hayvan ve insan gücüne dayandığı bir devirde biri kalkıp, kölelik kötü bir şey! hepsini azledelim, özgür olsunlar! dese nasıl tepki görürdü? Sanayi devriminden sonra bile, Amerikan İç Savaşı'nın en önemli nedeni köleliğin devamı veya kaldırılmasıydı. Walter Kiaulehn'in "Demir Melekler"ini okuyun. Remzi'den çıkmıştı.

    Yanıtla (1) (0)
  • Karar / 10 Şubat 2024 04:02

    Acaba S. Demirtaş'ın "DEM Parti ile AKP arasında bir görüşme trafiği var mı bilmiyorum. Ama eğer yoksa bu, iki parti için de büyük bir eksikliktir. Tüm partiler ülkenin, toplumun sorunlarının çözümü için görüşebilmelidir, konuşabilmelidir. Bu son derece meşrudur, hatta geldiğimiz süreç itibarıyla bir görev, bir sorumluluktur." şu açıklaması da sözünü ettiğiniz dünya konjonktürünün bir gereği/zorunluluğu/sonucu mu?

    Yanıtla (1) (1)
  • Hüdavendigar / 10 Şubat 2024 11:12

    Prensip olarak karşı değilim.Her parti bir başka partiyle memleket konularını medenice tartışmak üzere görüşmesi lazım gelir ülkenin çıkarları.Ancak Demin Türkiyeye vereceği bir şey olmadığı ve Türkiyenin bölünmez bütünlüğü ile ilgili başta Ak parti olmak üzere diğer partilerin hassasiyetini anlamadığı ve geleceğimize yönelik bir tehdit olduğu için görüşülmüyor olabilir.Hiç olmazsa her Allahın günü öcalana özgürlük naralarının terkedilmesi ve resmi siyasi toplantılarında Türk bayrağı hassasiyeti

    Yanıtla (3) (3)
  • karar / 10 Şubat 2024 14:06

    Her parti başka partiyle ilgili aynı suçlamaları yapıyor.... Sizin bugün DEM'e yönelttiğiniz aynı suçlamaları...yıllarca AK Parti'nin devamı olduğu partilere yıllarca yapıldı...Ancak diye başlayan ...'Demin Türkiyeye vereceği bir şey olmadığı ve Türkiyenin bölünmez bütünlüğü ile ilgili başta Ak parti olmak üzere diğer partilerin hassasiyetini anlamadığı ve geleceğimize yönelik bir tehdit olduğu ...' bu eleştirilerinizin aynısını 1960'tan 1998'e kadar tüm sağ partilere yapamadılar mı?

    Yanıtla (1) (3)
  • KARAR OKURU / 10 Şubat 2024 17:13

    Bu ülkeye verecek bir şeyi olmayan tek parti akp'dir. 23 yılda ülkenin neyi var neyi yok, yoketti, çöle çevirdi, Hiçbir kurum, değer, varlık kalmadı, sıfırı tükettik, ama onlar zenginleşti 17 milyon betoncu zengin yarattılar, en acısı sosyal devleti yokettiler, sağlık, eğitim artık özellere havale.. 20 milyon yabancı getirdiler, hak hukuk berhava..sayıyım mı daha? Ülkenin başına gelen en büyük felaket kutuplaşmacı bu parti ve zihniyeti. Huzuru, umudu unuttuk.

    Yanıtla (2) (0)
  • KARAR OKURU / 10 Şubat 2024 16:03

    Sayın hocam yine de global ve yerel her türlü hukuktan şaşmamak ve kollektif ikiyüzlülüklere haksızlara karşı DURUŞ gerek. Namuslu aydın şuuru bunu gerektirir. Kapıkulu olmamak. Zayıfın sesi olma erdeminden vazgeçilmemeli. Harika bir yazı.

    Yanıtla (1) (1)
  • Karar Okuru / 10 Şubat 2024 15:56

    Önce işin adını koymak lazım.
    Yazının başlığı Siyasi Keyfiliğin Kökenleri ama metninde otoriterlik işleniyor.
    Başlığı Otoriterliğin Kökenleri olarak yazmaktan bile korkuluyorsa konu otoriterliği çoktan aşmış demektir.

    Yanıtla (3) (0)
  • Eşref... / 10 Şubat 2024 14:37

    Toplumun yöneticileri Milletin Akil ve irade seviyesince oluşur. .Bu tüm dünyada böyledir..Bunu bilmek içinde Filozof olmaya gerek yok..biraz düşünce ve kendine dürüst olmak yeterli. Birileri ekmeği için elbette atip,tutacaktır o da lazım..

    Yanıtla (2) (1)
  • Karar Okuru / 10 Şubat 2024 14:27

    Ey Regip marşını eleştiren yorum kaldırılmış.Fikir özgürlüğünü işine geldiği gibi yorumluyorsunuz.Bu kavramın mimarı geçinen batıda bile israil elestirileri yasaklanıyor.Abd eyaletleri gönüllü biraraya geldi ama bazıları ayrılmak istediginde silah zoruyla(1861-1865) engel olundu yani hiçbir devlet küçülmek ve nufus kaybetmek istemiyor hatta akla,mantığa,çıkara aykırı olsa bile.Yüzyıl önce türkler ve kürtlerin ayrılması da mantıklıydı ama kamuoyunu ikna etmeyi M.kemal bile başaramayabilirdi

    Yanıtla (1) (0)
  • Karar Okuru / 10 Şubat 2024 08:31

    Rejim bile kendini böyle temellendiremezdi. "Ne yapalım global şartlar bizi doğruluyor."↙️

    "Türkiye’deki rejim de dünyada olanlardan bağımsız değil. Memleketin hakim siyasi dalgaları, sadece ülkenin iç dinamiklerinden kaynaklanmıyor. Bunlar, aynı zamanda dünyada olup bitenden etkileniyor ve değişen değer hiyerarşilerine endeksliler. Örneğin güce verilen, varoluşa verilen anlam belki her zaman önemliydi Türkiye’de, ama bugün global doğrulayıcı, besleyici bir zeminde daha güçlü başak veriyorlar

    Yanıtla (2) (0)
  • karar / 10 Şubat 2024 13:54

    Dünyada olup bitenler, birbiri ile düşmanmış gibi gözükenler... aslında ... tehdit üzerinden dünyaya "şekil" vermek gerektiğini düşünerek karşılıklı oturarak dünyanın mazlum halklarını birbirine kırdırıyor...Oysa perde gerisinde sözde düşmanlar bu olayların olması kararını alıyor...IŞİD, PKK, ABD-Sovyet soğuk savaşı, Irak-İran, Afganistan -SSCB, Hamas -İsrail savaşları.... düşünün hep onlara hizmet etmedi mi/ hala da çatışmalar onlara hizmet etmiyor mu?? Çok karmaşık siyaset coook...

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 10:32

    Hergün gelip yazarlara arsızca saldıran bir alçak var, sayısız nickli bukalemun.O yetmez ama evet sayesinde bireysel başvuru hakkı geldi, o hak sayesinde Aym kararları gündem olabiliyor

    Yanıtla (2) (5)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 12:48

    Hergün zeka ve genetik diye saçmalayan sorunlular önce kendi zeka ve genetiğini sorgulasa keşke

    Yanıtla (1) (1)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 13:27

    Bireysel başvuruymuş! Çoktan çöpe attılar onu! Yemsiz oltaya balık gelmez ondan koymuşlar onu.

    Yanıtla (4) (2)
  • Yazık / 10 Şubat 2024 12:10

    Yüzyıl önce Mussolini rejimini taklit edenlerin ceremesini çekiyoruz

    Yanıtla (0) (4)
  • İLHAN CENGİZ / 10 Şubat 2024 11:53

    Sn. Bayramoğlu ; yeni Türkiye'nin kuruluş iddiaları dediğiniz milliyetçilik, din ve İslamcılık, yeni Osmanlıcılık gibi politikalar
    Erdoğan'ın "cambaza bak" politikalarıdır. Bunların arkasında olanca arsızlık ve yüzsüzlükleriyle devletin ve milletin soyulması, toplumun büyük bir kısmının yoksullaşması vardır. Tevfik Fikret'in Han-ı Yağma şiiri ne güzel anlatır bu durumu; "Yiyin efendiler yiyin, doyunca aksırınca tıksırıncaya kadar yiyin"

    Yanıtla (2) (0)
  • Osman / 10 Şubat 2024 11:33

    Montajlı mitinglerden medet uman bir akp,apo lu,Osman Öcalan'lı mitinglere bel bağlamış bir akp,seçmenleri ayıp demez mi? günah demez mi? Demiyorlar ne yazık ki.Sırat köprüsü,kabir azabı.....

    Yanıtla (1) (0)
  • HAYRETI MUCIP / 10 Şubat 2024 11:25

    "Siyasi keyfiliğin kökenleri " cumhuriyetin başından beri bu güne kadar devam edegelen özellikle siyasetteki ahlaksızlığa dayanıyor; hiç başka başka ideolojilere , akımlara kabahat bulmaya gerek yok !
    Ve ne yazık ki toplum da bu ahlaksızlığı destekliyor , besliyor, baştacı ediyor !
    Durum açıkçası budur !

    Yanıtla (3) (0)
  • Adnan Topuz / 10 Şubat 2024 11:12

    Dünyanın siyasi fay hatları sürekli enerji biriktiriyor. Ortadoğu ve Karadeniz'de devam eden savaşlar, Kızıldeniz'de savaşın an meselesi olması ve Çin Denizi'nde bekleyen savaş, enerjinin ve yıkımın büyüklüğünün göstergeleri. Hepsinin arkasında da otoriterlik ve güç istenci bulunuyor. Ötekinin yaşama hakkını isteyebilecek bir dünya düzeni için otoriterliğe prim vermeyecek halklara ve sağduyuya gereksinim var.

    Yanıtla (0) (0)
  • Muammer / 10 Şubat 2024 10:59

    Bu yönetimde keyfilik meselesi önemli..Bu sanki yönetilen toplumun SÜRÜ olmasıyla ilgili gibi geliyor bana..Zira, SİYASETÇİ halkın mallığını görünce daha da relaks bir fütursuzca yolsuzluk hırsızlık yapabiliyor ve zıvanadan da çıkabiliyor..

    Yanıtla (4) (2)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 01:27

    Yetmez ama evet diye diye 4 koca eskittim, arkadaşlarım arsız ve yüzsüz deseler de yetmez ama evet diyorum.Ali bayramogluna da yetmez ama evet diye sataşıyorum hergün ama dönüp de bakmıyor bile, o kadar mail attım, kurudum burda resmen

    Yanıtla (2) (2)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 10:24

    Üzülme onlar gibiler kendi vicdanlarında boğuşuyor, kimsenin de önemsediği yok bu yetmez ama evetçileri. Konu biraz da zeka ile ilgili, hatta coğrafyanın genetiği de söz konusu.

    Yanıtla (1) (2)
  • O aslan / 10 Şubat 2024 10:21

    Sayın Bayramoğlu Allah aşkına bu gün ki hükmet eden zihniyet ile yönetilen hangi ülkede adalet liyakat küvetler ayrılığı denge denetim demokrasi var.
    Bana bir tane İslam ülkesi gösterebilirsiniz.
    Bu ülke herşeyi bilipte Susan veya çevreden dolanan aydınların yüzünden bu hâle geldi.

    Yanıtla (1) (0)
  • Karar / 10 Şubat 2024 09:43

    Ali bey, herkes olayları, sözleri, gelişmeleri kendi istediği gibi anlıyor ve o şekilde lanse ediyor... Hükümet yanlısı medyaya baktım DEM'in İBB'ne aday göstermesini de yine tamamen CHP'nin işine gelen bir olay ve aralarındaki işbirliğinin devamı şeklinde yorumluyorlar: Yok DEM mümkün mertebe en az oyu almaya çalışıyor...yok Alman bilmem hangi kişi CHP ile DEM'in işbirliği için görüşme yaptı...yok şu...yok bu.... Oysa herkes DEM'in bu hamlesini İmamoğlu 'na karşı zannediyor/değerlendiriyor ama.

    Yanıtla (0) (1)
  • Fani / 10 Şubat 2024 09:42

    Kurucular dışında milleti, garibanı ve vatanı seven düşünen, gören bilen varsa fitre zekat versin.

    Yanıtla (3) (0)
  • Karar / 10 Şubat 2024 09:20

    Keyfilik mi çok seslilik mi ? İslamcı çizginin neleri kollaması, neleri kaale alması, neleri dikkate alması gerektiğini farklı versiyonlardaki müslüman topluluklara ya da kişilere sorsak her birinin kendine özgü cevapları / kendine özgü motifleri var: Abdullah Gül, Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu başka makamlardan başka fasıllardan bu yukarıdaki soruya farklı cevaplar verecekler/farklı önerilerde bulunacaklardır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar Okuru / 10 Şubat 2024 08:51

    Rejime "otoriterim ama bi sor neden otoriterim" mazereti üreten bir yazı.
    Bu malzemeyle Çin bile kendini savunabilir.

    Yanıtla (7) (1)
  • Karar Okuru / 10 Şubat 2024 08:22

    Otoriterliği değerli-daha değerli kavramlarıyla açıklamak onu cilalamaktır.↙️
    "1980 öncesi çok kültürlülük ya da daha liberal demokratik değerler ne denli belirleyiciyse, bugün bunların tam tersine gözden düştüğünü görüyoruz. Karşımıza başka bir değer skalası çıkıyor. Bu değer skalası kolektif olan yerine şahsi, demokratik olan yerine otoriter olanın daha değerli olduğu bir durum var. Bu Türkiye’yi de etkiliyor."

    Yanıtla (1) (0)
  • Baş gün / 10 Şubat 2024 07:26

    Demokrasi de bir yere kadar . Seçim herşey değidir.Bizim gibi Sivil toplum kuruluşlarının gelişmediği ülkelerde yanlışı söyleyecek de yoksa.Yspılan her yanlış alkışlanıyorsa yapacak birşey yok
    Bugünkü iktidar 22 yıldır ülke yönetiyor.Satmadığı birşey kalmadı.Şimdii bunu demokrasi ile gelerek yaptı.Ben oy alıyorum, herşeyi bilirim diyerek memleket tarihinde gelmediği son noktaya geldi.Bu da demokrasi ile oldu.

    Yanıtla (6) (0)
  • H OKUR / 10 Şubat 2024 05:58

    Yazınızda yer alan Tespitlere , iç ve dış kaynaklı etkilerin mevcudiyetine katılıyorum.
    Yazınızın sonunda yer alan” umut üretmeye çalışma” hususuna ise katılamıyorum.Ortada bir çalışma yok ki umut üretebilelim.
    Ne yapmalıyız ? Bu konudaki önerilerinizi ;genel yazı üslubunuz dışında; net ve yalın olarak belirtebilirmisiniz?

    Yanıtla (1) (0)
  • karar / 10 Şubat 2024 03:49

    Ali bey, "Avrupa’da savaş yok ama, çatışma dili var..." demişsiniz de... Avrupa'nın ABD'nin peşine takılıp dünyanın dört bir yanındaki savaşların içinde olduğu herkesin malûmu...

    Yanıtla (3) (0)
  • karar okuru / 10 Şubat 2024 03:39

    Liberal demokrasi ve değerlerin hızla zemin kaybettiği, anti-demokratik rüzgarın ve milliyetçi dalgaların estiği iki dünya savaşı arası kokusu veren bir geri dönüş yaşanıyor dünyada...
    En medeni zannedilen/zannetiğimiz ülkelerin soykırımları bırakın seyretmeyi yapılan soykırımlara silah, mühimmat vb. doğrudan yardımı ile destek olması bunun en açık göstergesi...

    Yanıtla (1) (0)
  • Mustafa T. / 10 Şubat 2024 01:46

    Maalesef karamsar bir tablo. Her zaman bir çıkış yolu vardır. Toplumun demokratik dinamiklerinin işlevsel bir ittifaka kavuşturulması elzem. Bence demokratik mücadele potansiyeli var ama maalesef tek ayak üzerinde yürüdüğü için yeterince etkili olamıyor.

    Yanıtla (2) (0)
  • Okur / 10 Şubat 2024 01:46

    Evrensel değerlerin yerini milli değerler alırsa içte ve dışta çatışmalar kaçınılmaz olur ve çoğalır. Yerel lider ve değerler köpürtülürse savaş kaçınılmazdır. Bu içte baskı ortamını doğurur. Hain edebiyatı revaçtadır.

    Yanıtla (3) (1)
  • ÖMER KUTALMIŞ / 10 Şubat 2024 00:19

    Söylemin milliyetçi olması eyleminde milliyetçi olmasını sağlasa idi uzaya devlet parası ile, hamaset amaçlı turist gönderen değil de kendi ürettiği teknoloji ile yaptığı araçla giden olurduk. Hatta Hindistan gibi ayın bir köşesine araç indirerek küresel güçlere hava basar ve itibar da kazanırdık.

    Yanıtla (6) (0)
  • Hüseyin / 10 Şubat 2024 01:40

    Haklısınız keşke uzaya kendi aracımız ile gidebilsek. Planlarımızı hedeflerimizi bu yönde yapabilsek. Ama bunu söylemdede olsa eylemdede olsa başkasına hava atmak veya üstünlük gösterisinde bulunmak için değil de bilime, ülkemize ve insanlığa katkı amaçlı yapsak. Nasıl ki zenginin gösteriş yapanı makbul değilse, ülkelerin gösteriş yapanı da aynı olur kanaatindeyim.

    Yanıtla (3) (0)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 01:35

    Daha babamın kim olduğunu bulamadı bunlar, Müge anlıya mı çıkalım.Nufus cüzdanım bile yok ama babam da yetemz ama evetçi çıkarsa onu da reddederim.Hergün buraya yazarlara kin kusmaya gelecek kadar arsız ve yüzsüz olsam da tek prensibim bu

    Yanıtla (2) (0)
  • Özkan / 10 Şubat 2024 01:01

    İşiniz zor Allah yardımcınız olsun

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali / 10 Şubat 2024 00:25

    Yükselen milliyetçilik dediğimiz şey, yeni bir dünya savaşının ayak sesleridir. Birinci ve ikinci Dünya savaşlarında olduğu gibi yeniden 100 milyonlarca kişinin ölmesi, en az bir o kadar kişinin sakat kalması, insanların yerlerinden yurtlarından olması, milyonlarca kişinin yetim, öksüz ve aç kalması demektir. Dünyada yükselen milliyetçiliğe katkı sağlamak ta, ateşe benzin dökmek gibidir.

    Yanıtla (5) (0)
  • Karar okuru / 10 Şubat 2024 00:14

    Reis buyruğunu verecekmiş. Eskiden padişahlar buyruk verirdi. Acaba tekrar eski günlere mi geri gidiyoruz?

    Yanıtla (4) (3)